Zümrüdüanka’nın Rüyası

Bugün bir anka kuşu gibi uyandım güne. Giyindiğim kıyafetlerin renkleri tıpkı anka kuşunun parlak göz alıcı tüyleri gibi dikkat çekiciydi. Efsaneye göre anka kuşu oldukça uzun yaşar, ancak belli bir zaman sonra kendi küllerinden yeniden doğmak için kendini ateşe verir. Bu yeniden doğuş efsanesi, yaşamın döngüsünü ve sürekli yenileme gücünün simgesidir. Geçirdiğim meme kanseri nedeniyle, tıpkı bir anka kuşunun tüylerini kaybettiği gibi saçlarımı döktü. Yeni yeniden dönüşüm için, yeniden doğmak için tıpkı bir anka kuşu gözüyle bakmaya, yeniden doğmuş bir anka kuşu gibi yeni hayallerle kanat çırpmaya, rüya-larındaki o dünyaya doğru özgürce uçmaya başladı. Artık üzülmüyorum. Ve hatta yaşadıklarımın bana sunduğu yenilenme için seviniyorum diyebilirim. Bu anka kuşunun rüyası; artık daha ihtişamlı, daha kararlı, daha güçlüydüm. Küllerim bedenime yeniden hayat verdi. Yalnızlık üzerine yazmaya başladığımda hayatın beni buraya getireceğini bilemezdim. Gülümseyebildiğim her gün, nefes alabildiğim her an, kendi mu-cizelerimi yarattığım her an ne kadar özel bir kadın olduğumu daha da çok fark ediyorum. Ben istersem bulutlar pembe olabilir. Ben istersem aşk kapımı çalabilir. Bilgelik ağacının dallarında yaşayan Zümrüdüanka gibi. Gözümden akan her damla şifa verdi, bedenim zihnimle barıştı. Rüyamda bir anka kuşu gördüm dün gece. Bence her kadın yaşı, mesleği, coğrafyası ne olursa olsun bir anka kuşudur. Küllerinden defalarca doğan ve bir o kadar güçlü! Kendi mucizesini kanatlarında taşır. Dünyayı güzelleştirmenin her zaman bir yolunu bulur. Ben bu kitabı tüm küllerinden yeniden doğan, azimli, bu dünyayı ayakta tutan kadınlara ithaf ediyorum. Kalbinizdeki mucizelere inanın. Onlar yolunuzu aydınlatıp sizi bilgelik ağacına ulaştıracaktır. Hayata göz kırpmayı unutmayın. Anka kuşu kadar sabırlı ve asil tüm kadınlara...