9789756415450
678566
https://www.kitapova.com/muhtasar-ibn-i-kesir-ayet-ayet-meal-tefsir-1
Muhtasar İbn-i Kesîr - Âyet Âyet Meâl-Tefsir
1800.00
İslam dininin yüce kitabı Kur'ân, tilâvetiyle benzersizdir. Tilâvetindeki halâveti doyumsuzdur. Nazmıyla eşsizdir. Beşeri takat ile nazmına yaklaşmak şöyle dursun, bir sûresinin benzerini ortaya koymaya çalışmak maskaralık ve rüsvaylık sebebidir. Mezâmîr-i Dâvûd'dan beri duyulmamış tattaki sesi ve aciz bırakan belâgati şiir ustaları olan Câhiliye devri Araplarının başlarını döndürüp onları sersemletmişti. Ona karşı koyacak takati kendilerinde bulamamışlardı. Böylelikle aslında onun beşer kelamı olamayacağını anlamaları hiç uzun sürmedi. Zira o, insanın kalbinden bir lahzada ruhunun derinliklerine nüfuz edebilen son ilâhî mesajdı. O, Allah'ın kopmaz ipi, sarsılmaz hükmü, hikmetli zikri, sırât-ı mustakîm'idir. Onu okuyanlar okumaktan usanmaz, âlimler ona doymaz, hayrete düşüren hazineleri bitip tükenmez. Onunla konuşan doğru konuşur, onunla hükmeden âdil olur, Ona dil uzatan bedbaht olur, ondan gafil olan hüsranda kalır.
Allah'ın kelâmının bir benzerini ortaya koymak ne Arapça'da ne de başka bir dilde mümkün olmadığına göre onun mesajını insanlığa ulaştırmak için tercüme edilmesinin zarureti karşısında hangi yol benimsenmeliydi? Zira Kur'ân'ın i'câzını benzersiz nazmını, yüce belâgatini aynen aktarmaya çalışmak imkansız derecesinde güçtü. Zaman içerisinde Arap olmayan milletlerin İslamı kabul edişiyle birlikte, tabiatıyla Kur'ân'ın başka dillerde de anlaşılması ihtiyacı hemen hasıl oldu. Anadili Arapça olmayan çeşitli milletlere mensup müslümanların hepsinin farklı tecrübeleri olmakla birlikte, erken dönemlerden itibaren çeşitli dillere tercümelerin yapıldığını gösteren rivâyetler mevcuttur. Ülkemizde yaşanan tecrübeleri göz önüne aldığımızda, Kur'ân'ı başka bir dile çevirmenin kavramsal olarak bile neden öyle kolay bir süreç olmadığı pekâlâ anlaşılıyor..
Türkiyemiz'de Kur'ân tercümesi yerine meâl kelimesinin kabul görerek yerleşmiş olması, tam da söz ettiğimiz bu güçlüğe işaret eden bir gerçekliktir. Lafzen ya da harfen tercüme yerine mânen ya da mefhumen tercümeyi ifade eden meâl kelimesi kökeni bakımından lafzın sonuç itibarıyla varacağı, müncer olacağı yer anlamındadır. Kur'ân'ın i'câzı göz önüne alındığında onun tercümesinin yapılamayacağından hareketle Cumhuriyetin ilk yıllarında yaşanan tartışmalar sonrası, henüz yirmili yılların ortalarında meâl kavramı bu sâikle benimsenmiştir. Kur'ân'ın mânâlarının ve mefhumunun tercümesi anlamındaki bu kavram bahsettiğimiz kaygıları bertaraf etmiş gözükmekteydi. Ancak meâller bu sefer de içine fazlaca yorum katılabileceği gibi kaygılar sebebiyle sonraları ister istemez yine lafız karşılığı tercüme üslûbuna kaymıştır.
İslam dininin yüce kitabı Kur'ân, tilâvetiyle benzersizdir. Tilâvetindeki halâveti doyumsuzdur. Nazmıyla eşsizdir. Beşeri takat ile nazmına yaklaşmak şöyle dursun, bir sûresinin benzerini ortaya koymaya çalışmak maskaralık ve rüsvaylık sebebidir. Mezâmîr-i Dâvûd'dan beri duyulmamış tattaki sesi ve aciz bırakan belâgati şiir ustaları olan Câhiliye devri Araplarının başlarını döndürüp onları sersemletmişti. Ona karşı koyacak takati kendilerinde bulamamışlardı. Böylelikle aslında onun beşer kelamı olamayacağını anlamaları hiç uzun sürmedi. Zira o, insanın kalbinden bir lahzada ruhunun derinliklerine nüfuz edebilen son ilâhî mesajdı. O, Allah'ın kopmaz ipi, sarsılmaz hükmü, hikmetli zikri, sırât-ı mustakîm'idir. Onu okuyanlar okumaktan usanmaz, âlimler ona doymaz, hayrete düşüren hazineleri bitip tükenmez. Onunla konuşan doğru konuşur, onunla hükmeden âdil olur, Ona dil uzatan bedbaht olur, ondan gafil olan hüsranda kalır.
Allah'ın kelâmının bir benzerini ortaya koymak ne Arapça'da ne de başka bir dilde mümkün olmadığına göre onun mesajını insanlığa ulaştırmak için tercüme edilmesinin zarureti karşısında hangi yol benimsenmeliydi? Zira Kur'ân'ın i'câzını benzersiz nazmını, yüce belâgatini aynen aktarmaya çalışmak imkansız derecesinde güçtü. Zaman içerisinde Arap olmayan milletlerin İslamı kabul edişiyle birlikte, tabiatıyla Kur'ân'ın başka dillerde de anlaşılması ihtiyacı hemen hasıl oldu. Anadili Arapça olmayan çeşitli milletlere mensup müslümanların hepsinin farklı tecrübeleri olmakla birlikte, erken dönemlerden itibaren çeşitli dillere tercümelerin yapıldığını gösteren rivâyetler mevcuttur. Ülkemizde yaşanan tecrübeleri göz önüne aldığımızda, Kur'ân'ı başka bir dile çevirmenin kavramsal olarak bile neden öyle kolay bir süreç olmadığı pekâlâ anlaşılıyor..
Türkiyemiz'de Kur'ân tercümesi yerine meâl kelimesinin kabul görerek yerleşmiş olması, tam da söz ettiğimiz bu güçlüğe işaret eden bir gerçekliktir. Lafzen ya da harfen tercüme yerine mânen ya da mefhumen tercümeyi ifade eden meâl kelimesi kökeni bakımından lafzın sonuç itibarıyla varacağı, müncer olacağı yer anlamındadır. Kur'ân'ın i'câzı göz önüne alındığında onun tercümesinin yapılamayacağından hareketle Cumhuriyetin ilk yıllarında yaşanan tartışmalar sonrası, henüz yirmili yılların ortalarında meâl kavramı bu sâikle benimsenmiştir. Kur'ân'ın mânâlarının ve mefhumunun tercümesi anlamındaki bu kavram bahsettiğimiz kaygıları bertaraf etmiş gözükmekteydi. Ancak meâller bu sefer de içine fazlaca yorum katılabileceği gibi kaygılar sebebiyle sonraları ister istemez yine lafız karşılığı tercüme üslûbuna kaymıştır.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.