I. Dünya Savaşı Yıllarında 1916 Kürd Tehciri ve İttihat-Terakki'nin İskan ve Nüfus Politikaları (1913-1918)

Stok Kodu:
9786059073646
Boyut:
135-210-
Sayfa Sayısı:
552
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2025-03-05
Kapak Türü:
Karton
Kağıt Türü:
Kitap Kağıdı
Dili:
Türkçe
440,00
9786059073646
654966
I. Dünya Savaşı Yıllarında 1916 Kürd Tehciri ve İttihat-Terakki'nin İskan ve Nüfus Politikaları (1913-1918)
I. Dünya Savaşı Yıllarında 1916 Kürd Tehciri ve İttihat-Terakki'nin İskan ve Nüfus Politikaları (1913-1918)
440.00
Bu kitapta, I. Dünya Savaşı yıllarında, dönemin Osmanlı İktidarı İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından gerçekleştirilen; kayıt dışı kalmış, saklanmış, bilinmeyen veya çok az bilinen dramatik bir Kürd Tehciri gerçeği anlatılmaktadır. Bu gerçeği anlamak için, öncelikle, biraz da uzun yazmak zorunda kaldığım bu önsözün okunmasının yararlı olacağını belirtmek istiyorum. CT “Seferberlik”, “mihacirê serhedê”, “erkânı harb”, “xelâ (kıtlık)”, “eskerê bejik”, “Şerê Ûris (Rus Savaşı)”, “Ûris hate kevrê qûl (Rus delikli taşa geldi)”, “Dê, weledê xwe davêtin (Anneler, evlatlarını atıyorlardı),” … Geçtiğimiz yüz yıl içinde Kürdistan coğrafyasında büyüyen her Kürd, bu söylemlerden birini veya birkaçını duymuştur. Bu söylemler, dolaylı veya dolaysız, I. Dünya Savaşı yıllarında gerçekleşen ve bu kitabın konusu olan “1916 Kürd Tehciri” ile ilgili ifade edilmiştir. 1914-1918 yılları arasında gerçekleşen ve yaşadığımız toplumda, başlangıçta “Harbi Umumi” olarak adlandırılan savaş, bütün dünyayı etkileyen ilk savaş olduğundan daha sonra “I. Dünya Savaşı” olarak adlandırılmıştır. Bu savaşın temel nedeni ekonomik paylaşım olduğu için, “Birinci Paylaşım Savaşı” olarak da adlandırılmaktadır. Üzerinden yüz yıl geçtiği hâlde bu savaş hâlen tüm dünyada güncelliğini korumakta, izleri görülmektedir. Birkaç yıl öncesine kadar bu savaşı bizzat yaşayanlar da aramızdaydı. Bu bakımdan toplum hafızasındaki yeri hâlen tazedir. İnsanlığa büyük acılar yaşatan bu facia kolay unutulacak gibi değildir. Nasıl unutulsun ki, dört kıtadan, çeşitli uluslardan, yetmiş milyon asker, milis veya sivil savaşmış, yirmi milyona yakın asker veya sivil canından olmuş, bir o kadarı kaybolmuş, sakat kalmıştır. Kalanlar, bir yandan gidenlerin acısını yaşamış, diğer yandan, meydana gelen ekonomik çöküntüyle oluşan açlık ve yoklukla savaşmıştır. İtilaf Devletleri ve İttifak Devletleri şeklindeki bloklar arasında meydana gelen bu büyük savaş, dünyaya büyük acılar yaşatmıştır. Savaştan yenilgiyle çıkan Almanya, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı imparatorlukları dağılırken gerçekleşen sosyalist devrim sonucunda savaştan erken ayrılmak zorunda kalan Rus Çarlığı da tarihe karışmıştır. Almanya'nın yanında, İttifak Devletleri grubunda yer alan Osmanlı İmparatorluğu da savaştan yenik çıkan devletlerdendir. Konumuzu oluşturan Kürdler, Arapların savaşın içinde imparatorlukla yollarını erken ayırmasıyla, imparatorluğun ikinci kalabalık halkı olarak Osmanlı cephelerinde savaşa katılmışlardır. Kafkas Cephesi'nde kendilerine ait olamayan bir savaşın ortasında karşı karşıya gelen Hıristiyan Ermeniler ve Müslüman Kürdler, bu savaşın kurbanlarındandır. İmparatorlukların dağıldığı, büyük alt üst oluşların yaşandığı bu süreçte, Kürdistan coğrafyası cephelerin çapraz ateşi altında kaldı ve Kürdler, savaşın sonunda hiçbir ulusal hak elde edemediler. Bunda, savaşın içinde yaşanan ve kitabımızın konusu olan 1916 Kürd Tehciri'nin çok büyük etkisi vardır. Daha savaşın başlarında, 1915 yılı ocak ayı başında meydana gelen Sarıkamış bozgunu sonrasında; Rusya, 1916 yılı başında, bu günkü idari yapıyla 17 vilayeti kapsayan Erzurum, Bitlis, Van ve Trabzon vilayetlerini işgal etti. Bir yılın içinde, Rus işgali, Van Gölü'nün güneyine kadar yayıldı. 1915 yılı bahar aylarında, İttihat ve Terakki Hükümeti Ermeni Tehciri başlattı. Ermeni Tehciri bir katliam hâlini alıp soykırıma dönüşürken 1915 ortalarından itibaren bu kez de Rus işgali dolayısıyla, çoğu Kürd olan Müslüman halk, savaş bölgesinin dışına göç etti veya göç ettirildi. Savaş bölgesinden kaçan/kaçırılan, ağırlıklı olarak Kürdlerin oluşturduğu Müslüman göç kafileleri; başlangıçta, Sivas, Mamuretül-aziz (Elâzığ) gibi yakın illere; Diyarbekir, Urfa, Ayıntap, Musul gibi güney illerine yöneldiler. İttihat-Terakki'nin planlı-gizli politikalarıyla, 1916 yılı başlarından itibaren göç yaygınlaştı ve göçün yönü Anadolu'ya çevrildi. Zorunlu göç, zorla göçe/ tehcire dönüştürülerek bir asimilasyon aracı olarak kullanıldı. Bu göç, yeni ulus yaratma, Türkleştirme amacı için, savaş içinde İttihat Terakki yönetimine fırsatlar verdi. İttihatçılar, savaştan önce tasarladıkları nüfus ve iskân projelerini, savaş ortamında hayata geçirerek büyük bir demografik hareket başlattılar. Yıl 1916, I. Dünya Savaşı'nın ortası. Bir yıl önce Ermenileri tehcir eden İttihatçılar, Rus işgali gerekçesiyle, savaş bölgesindeki Kürdleri de bölgeden uzaklaştırmanın hesabı içindeydiler. Aslında 19. yy sonlarından itibaren, Osmanlı'da, imparatorluktan ulus-devlete geçiş süreci yaşanırken Kürdler üzerine hesaplar yapılıyordu. Abdülhamid de İttihatçılar da artık imparatorluğun devam edemeyeceğinin farkındaydılar. Devlet aklında artık elden çıkarılacaklar ve elde tutulacakların hesabı yapılıyordu. İmparatorluk çözülürken elde tutulması gerekenlerin başında Kürdler vardı. Kürdler, müstemleke (koloni-sömürge) gibi yönetilecek ama öyle gösterilmeyecekti! Abdülhamid de İttihatçılar da farklı yöntemlerle bunu uygulamanın çalışmalarını yürüttüler. Abdülhamid “Müslüman Kardeşliği” derken İttihatçılar, sürgün ve asimilasyonla ve adına da “modernleşme” diyerek projelerini gerçekleştirmeye çalıştılar. Yeni bir ulus inşası için, ulus-devlet için, İttihatçıların yok etme projesi içinde Kürdler ve Ermenilerden başka, Ege ve Trabzon havalisinde yaşayan Rumlar ve diğer gayrimüslim azınlıklar da vardı. Araplardan vazgeçilmişti; İngilizler onları ayartmıştı! Rumlar, Ermeniler, Araplar, Kürdler, her biri için ayrı yöntemeler uygulanacaktı. Diğerleriyle, bir şekilde yollar ayrılırken Kürdlerle, koloni olmayan koloni şeklindeki bir yöntemle devam edilecekti. İttihatçıların ideoloğu olarak bilinen Diyarbekirli Mehmet Ziya (Gökalp), öncelikle asimile edilebilir, asimile edilmesi gereken unsur olarak nitelendirdiği Kürdler, tabii ki bu derin aklın farkında değillerdi. Savaş, bu aklın tasarladıklarının uygulaya girmesi için İttihatçılara önemli bir fırsat verdi. Turan hayalleriyle girdikleri savaşta, savaşla ilgilenmekten çok bu işlerle uğraştılar ve etnik temizlik planlarını uyguladılar. Bunun en önemli aracı da tehcirdi, sürgündü. Ermenileri açıkça sürgün ederken Kürdleri de sürgün edeceklerdi ama bu görünmeyecekti! Bilinmeyen 1916 Kürd Tehciri aynen böyle bir şey… Soykırım boyutuna ulaşan 1915 Ermeni Tehciri herkesçe bilinmektedir. Tehcirde, bir kısım Kürdlerin de kullanıldığı veya bazı Kürdlerin buna bulaştırıldığı da bir gerçektir. Ermeni tehcir ve soykırımıyla ilgili, bu güne kadar tüm dünyada ve Türkiye'de sayısız kitap ve makale yayımlandı; filmler çekildi, belgeseller hazırlandı. Türkiye bu konuda bir şey yapmasa da konu Türkiye'de ve tüm dünyada kamuoyu tarafından bilinmekte ve tartışılmaktadır. Birçok ülke, bu tehcirin bir soykırım olduğunu parlamentolarında kabul etti. Ancak I. Dünya Savaşı sırasında, 1915 Ermeni Tehciri sürecinde ve sonrasında, Kürdlerin başına neler geldiğini bilen yoktur veya bilenler bunu dile getirmiyor, yazmıyor. Ermeni Tehciri'nin devam ettiği 1915'te başlayan, 1916 yılında yaygınlaşan ve 1917'de devam eden büyük bir göç hareketiyle, yüz binlerce Kürd insanının Anadolu'ya sürüldüğü ve yarısından fazlasının göç koşullarında öldüğü, savaştan sonra geri dönmek isteyenlerin engellendiği, kalanların asimile edilerek yok edildiği bilinmemektedir. Bu trajik göçün, bir Kürd Tehciri olduğu yetkililer tarafından bilindiği hâlde, sıradan bir göç havası verilerek Rus Savaşı'ndan Kaçan Müslüman Mülteciler, Müslüman-Türk Mülteciler veya Vilâyat-ı Şarkiye Mültecileri gibi adlandırmalarla konunun esası gizlenmiştir. Saklı kalmış, gözlerden kaçırılmış olan bu tehcirin, aynı sıralarda yaşanan Ermeni Tehciri gölgesinde kaldığı da görülmektedir. Çeşitli araştırmacılar, Kürd göç ve sürgünlerini değerlendirirken 18-19. yüzyıllardaki Osmanlı dönemi, cumhuriyetin ilk yıllarındaki 1925-1938 dönemi ve 1987-2000 yılları arasındaki yakın dönemi ele almaktadır. Oysa nüfus oranına göre en büyük Kürd sürgünü, 1915-1917 yıllarında gerçekleştirilmiştir. Cumhuriyet yöneticileri, 1923 sonrasındaki Kürd iskânıyla ilgili politikalarını; İttihatçıların 1913'te başlattığı demografik hareketler, etnisite politikaları ve toplumsal mühendislik projelerinin devamı olarak sürdürmüşlerdir. Şark Islahat Planı ve Mecburi İskân Kanunu gibi Erken Cumhuriyet Dönemi uygulamaları ve Türkleştirme politikaları, 1913-1918 yılları arasındaki Geç Osmanlı Dönemi'nden devir alınmıştır. I. Dünya Savaşı'nın en fazla tahribat yaptığı coğrafyalardan biri Kürdistan'dır. Savaş süresince, cephelerde, 1915 Ermeni Tehciri'nde, 1916 Kürd Tehciri'nde, göç yollarında; çeşitli salgın hastalıklar, yokluk, açlık, halkı perişan etmiş; bu süreçte 500-600 bin Kürd, çeşitli şekillerde canından olmuştur. Tüm veriler, 1915-1917 yıllarında, ağırlıklı olarak 1916 yılında, zamanın Erzurum, Bitlis, Van vilayetlerinde (Bu günkü idari yapıyla 13 il) yaşayan, çoğu Kürd en az bir milyon kişinin mülteci durumuna düştüğünü ve bunun yarısından fazlasının çeşitli nedenlerle öldüğünü göstermektedir. Anadolu içlerinde kalan, yaklaşık 300 bin kişinin de savaştan sonra topraklarına dönmeleri engellenmiştir. Dönme imkânı bulabilen az sayıdaki aile dışındakiler, Anadolu içlerinde, asimilasyon canavarının pençesinde yok olup gitmişlerdir. Büyük insan kaybının yanında, Kürdistan coğrafyasının bir bölümünde süren savaş, büyük bir yıkıma yol açmış, üretim tamamen durmuş, ekonomi çökmüştür. Kürdlerin ve Ermenilerin göç ettirilmesiyle savaş sonunda, Van Gölü çevresinde insansız bir coğrafya kalmıştır. Bölgedeki nüfus %10-15'e inmiştir. Kürdlerden ve Ermenilerden boşaltılan bu coğrafyaya, aynı dönem ve daha sonraları, Balkanlardan ve Kafkaslardan, Türk soylu veya Türkçe konuşan Müslüman halklar getirtilip yerleştirilmiştir. I. Dünya Savaşı yıllarındaki Kürd sürgünü, öyle planlı ve sinsidir ki, sürgün edilenler bile, sadece savaştan kaçtıklarını sanmış, sürgün edildiklerini anlayamamışlardır. Genellikle yaşlı, kadın ve çocuklardan oluşan bu insanların çoğu, aylarca, yıllarca; yaya, hayvanlarla, kağnı arabalarıyla, çok azı tren vagonlarında yaptıkları yolculuklar sonunda yaşamını y
Bu kitapta, I. Dünya Savaşı yıllarında, dönemin Osmanlı İktidarı İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından gerçekleştirilen; kayıt dışı kalmış, saklanmış, bilinmeyen veya çok az bilinen dramatik bir Kürd Tehciri gerçeği anlatılmaktadır. Bu gerçeği anlamak için, öncelikle, biraz da uzun yazmak zorunda kaldığım bu önsözün okunmasının yararlı olacağını belirtmek istiyorum. CT “Seferberlik”, “mihacirê serhedê”, “erkânı harb”, “xelâ (kıtlık)”, “eskerê bejik”, “Şerê Ûris (Rus Savaşı)”, “Ûris hate kevrê qûl (Rus delikli taşa geldi)”, “Dê, weledê xwe davêtin (Anneler, evlatlarını atıyorlardı),” … Geçtiğimiz yüz yıl içinde Kürdistan coğrafyasında büyüyen her Kürd, bu söylemlerden birini veya birkaçını duymuştur. Bu söylemler, dolaylı veya dolaysız, I. Dünya Savaşı yıllarında gerçekleşen ve bu kitabın konusu olan “1916 Kürd Tehciri” ile ilgili ifade edilmiştir. 1914-1918 yılları arasında gerçekleşen ve yaşadığımız toplumda, başlangıçta “Harbi Umumi” olarak adlandırılan savaş, bütün dünyayı etkileyen ilk savaş olduğundan daha sonra “I. Dünya Savaşı” olarak adlandırılmıştır. Bu savaşın temel nedeni ekonomik paylaşım olduğu için, “Birinci Paylaşım Savaşı” olarak da adlandırılmaktadır. Üzerinden yüz yıl geçtiği hâlde bu savaş hâlen tüm dünyada güncelliğini korumakta, izleri görülmektedir. Birkaç yıl öncesine kadar bu savaşı bizzat yaşayanlar da aramızdaydı. Bu bakımdan toplum hafızasındaki yeri hâlen tazedir. İnsanlığa büyük acılar yaşatan bu facia kolay unutulacak gibi değildir. Nasıl unutulsun ki, dört kıtadan, çeşitli uluslardan, yetmiş milyon asker, milis veya sivil savaşmış, yirmi milyona yakın asker veya sivil canından olmuş, bir o kadarı kaybolmuş, sakat kalmıştır. Kalanlar, bir yandan gidenlerin acısını yaşamış, diğer yandan, meydana gelen ekonomik çöküntüyle oluşan açlık ve yoklukla savaşmıştır. İtilaf Devletleri ve İttifak Devletleri şeklindeki bloklar arasında meydana gelen bu büyük savaş, dünyaya büyük acılar yaşatmıştır. Savaştan yenilgiyle çıkan Almanya, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı imparatorlukları dağılırken gerçekleşen sosyalist devrim sonucunda savaştan erken ayrılmak zorunda kalan Rus Çarlığı da tarihe karışmıştır. Almanya'nın yanında, İttifak Devletleri grubunda yer alan Osmanlı İmparatorluğu da savaştan yenik çıkan devletlerdendir. Konumuzu oluşturan Kürdler, Arapların savaşın içinde imparatorlukla yollarını erken ayırmasıyla, imparatorluğun ikinci kalabalık halkı olarak Osmanlı cephelerinde savaşa katılmışlardır. Kafkas Cephesi'nde kendilerine ait olamayan bir savaşın ortasında karşı karşıya gelen Hıristiyan Ermeniler ve Müslüman Kürdler, bu savaşın kurbanlarındandır. İmparatorlukların dağıldığı, büyük alt üst oluşların yaşandığı bu süreçte, Kürdistan coğrafyası cephelerin çapraz ateşi altında kaldı ve Kürdler, savaşın sonunda hiçbir ulusal hak elde edemediler. Bunda, savaşın içinde yaşanan ve kitabımızın konusu olan 1916 Kürd Tehciri'nin çok büyük etkisi vardır. Daha savaşın başlarında, 1915 yılı ocak ayı başında meydana gelen Sarıkamış bozgunu sonrasında; Rusya, 1916 yılı başında, bu günkü idari yapıyla 17 vilayeti kapsayan Erzurum, Bitlis, Van ve Trabzon vilayetlerini işgal etti. Bir yılın içinde, Rus işgali, Van Gölü'nün güneyine kadar yayıldı. 1915 yılı bahar aylarında, İttihat ve Terakki Hükümeti Ermeni Tehciri başlattı. Ermeni Tehciri bir katliam hâlini alıp soykırıma dönüşürken 1915 ortalarından itibaren bu kez de Rus işgali dolayısıyla, çoğu Kürd olan Müslüman halk, savaş bölgesinin dışına göç etti veya göç ettirildi. Savaş bölgesinden kaçan/kaçırılan, ağırlıklı olarak Kürdlerin oluşturduğu Müslüman göç kafileleri; başlangıçta, Sivas, Mamuretül-aziz (Elâzığ) gibi yakın illere; Diyarbekir, Urfa, Ayıntap, Musul gibi güney illerine yöneldiler. İttihat-Terakki'nin planlı-gizli politikalarıyla, 1916 yılı başlarından itibaren göç yaygınlaştı ve göçün yönü Anadolu'ya çevrildi. Zorunlu göç, zorla göçe/ tehcire dönüştürülerek bir asimilasyon aracı olarak kullanıldı. Bu göç, yeni ulus yaratma, Türkleştirme amacı için, savaş içinde İttihat Terakki yönetimine fırsatlar verdi. İttihatçılar, savaştan önce tasarladıkları nüfus ve iskân projelerini, savaş ortamında hayata geçirerek büyük bir demografik hareket başlattılar. Yıl 1916, I. Dünya Savaşı'nın ortası. Bir yıl önce Ermenileri tehcir eden İttihatçılar, Rus işgali gerekçesiyle, savaş bölgesindeki Kürdleri de bölgeden uzaklaştırmanın hesabı içindeydiler. Aslında 19. yy sonlarından itibaren, Osmanlı'da, imparatorluktan ulus-devlete geçiş süreci yaşanırken Kürdler üzerine hesaplar yapılıyordu. Abdülhamid de İttihatçılar da artık imparatorluğun devam edemeyeceğinin farkındaydılar. Devlet aklında artık elden çıkarılacaklar ve elde tutulacakların hesabı yapılıyordu. İmparatorluk çözülürken elde tutulması gerekenlerin başında Kürdler vardı. Kürdler, müstemleke (koloni-sömürge) gibi yönetilecek ama öyle gösterilmeyecekti! Abdülhamid de İttihatçılar da farklı yöntemlerle bunu uygulamanın çalışmalarını yürüttüler. Abdülhamid “Müslüman Kardeşliği” derken İttihatçılar, sürgün ve asimilasyonla ve adına da “modernleşme” diyerek projelerini gerçekleştirmeye çalıştılar. Yeni bir ulus inşası için, ulus-devlet için, İttihatçıların yok etme projesi içinde Kürdler ve Ermenilerden başka, Ege ve Trabzon havalisinde yaşayan Rumlar ve diğer gayrimüslim azınlıklar da vardı. Araplardan vazgeçilmişti; İngilizler onları ayartmıştı! Rumlar, Ermeniler, Araplar, Kürdler, her biri için ayrı yöntemeler uygulanacaktı. Diğerleriyle, bir şekilde yollar ayrılırken Kürdlerle, koloni olmayan koloni şeklindeki bir yöntemle devam edilecekti. İttihatçıların ideoloğu olarak bilinen Diyarbekirli Mehmet Ziya (Gökalp), öncelikle asimile edilebilir, asimile edilmesi gereken unsur olarak nitelendirdiği Kürdler, tabii ki bu derin aklın farkında değillerdi. Savaş, bu aklın tasarladıklarının uygulaya girmesi için İttihatçılara önemli bir fırsat verdi. Turan hayalleriyle girdikleri savaşta, savaşla ilgilenmekten çok bu işlerle uğraştılar ve etnik temizlik planlarını uyguladılar. Bunun en önemli aracı da tehcirdi, sürgündü. Ermenileri açıkça sürgün ederken Kürdleri de sürgün edeceklerdi ama bu görünmeyecekti! Bilinmeyen 1916 Kürd Tehciri aynen böyle bir şey… Soykırım boyutuna ulaşan 1915 Ermeni Tehciri herkesçe bilinmektedir. Tehcirde, bir kısım Kürdlerin de kullanıldığı veya bazı Kürdlerin buna bulaştırıldığı da bir gerçektir. Ermeni tehcir ve soykırımıyla ilgili, bu güne kadar tüm dünyada ve Türkiye'de sayısız kitap ve makale yayımlandı; filmler çekildi, belgeseller hazırlandı. Türkiye bu konuda bir şey yapmasa da konu Türkiye'de ve tüm dünyada kamuoyu tarafından bilinmekte ve tartışılmaktadır. Birçok ülke, bu tehcirin bir soykırım olduğunu parlamentolarında kabul etti. Ancak I. Dünya Savaşı sırasında, 1915 Ermeni Tehciri sürecinde ve sonrasında, Kürdlerin başına neler geldiğini bilen yoktur veya bilenler bunu dile getirmiyor, yazmıyor. Ermeni Tehciri'nin devam ettiği 1915'te başlayan, 1916 yılında yaygınlaşan ve 1917'de devam eden büyük bir göç hareketiyle, yüz binlerce Kürd insanının Anadolu'ya sürüldüğü ve yarısından fazlasının göç koşullarında öldüğü, savaştan sonra geri dönmek isteyenlerin engellendiği, kalanların asimile edilerek yok edildiği bilinmemektedir. Bu trajik göçün, bir Kürd Tehciri olduğu yetkililer tarafından bilindiği hâlde, sıradan bir göç havası verilerek Rus Savaşı'ndan Kaçan Müslüman Mülteciler, Müslüman-Türk Mülteciler veya Vilâyat-ı Şarkiye Mültecileri gibi adlandırmalarla konunun esası gizlenmiştir. Saklı kalmış, gözlerden kaçırılmış olan bu tehcirin, aynı sıralarda yaşanan Ermeni Tehciri gölgesinde kaldığı da görülmektedir. Çeşitli araştırmacılar, Kürd göç ve sürgünlerini değerlendirirken 18-19. yüzyıllardaki Osmanlı dönemi, cumhuriyetin ilk yıllarındaki 1925-1938 dönemi ve 1987-2000 yılları arasındaki yakın dönemi ele almaktadır. Oysa nüfus oranına göre en büyük Kürd sürgünü, 1915-1917 yıllarında gerçekleştirilmiştir. Cumhuriyet yöneticileri, 1923 sonrasındaki Kürd iskânıyla ilgili politikalarını; İttihatçıların 1913'te başlattığı demografik hareketler, etnisite politikaları ve toplumsal mühendislik projelerinin devamı olarak sürdürmüşlerdir. Şark Islahat Planı ve Mecburi İskân Kanunu gibi Erken Cumhuriyet Dönemi uygulamaları ve Türkleştirme politikaları, 1913-1918 yılları arasındaki Geç Osmanlı Dönemi'nden devir alınmıştır. I. Dünya Savaşı'nın en fazla tahribat yaptığı coğrafyalardan biri Kürdistan'dır. Savaş süresince, cephelerde, 1915 Ermeni Tehciri'nde, 1916 Kürd Tehciri'nde, göç yollarında; çeşitli salgın hastalıklar, yokluk, açlık, halkı perişan etmiş; bu süreçte 500-600 bin Kürd, çeşitli şekillerde canından olmuştur. Tüm veriler, 1915-1917 yıllarında, ağırlıklı olarak 1916 yılında, zamanın Erzurum, Bitlis, Van vilayetlerinde (Bu günkü idari yapıyla 13 il) yaşayan, çoğu Kürd en az bir milyon kişinin mülteci durumuna düştüğünü ve bunun yarısından fazlasının çeşitli nedenlerle öldüğünü göstermektedir. Anadolu içlerinde kalan, yaklaşık 300 bin kişinin de savaştan sonra topraklarına dönmeleri engellenmiştir. Dönme imkânı bulabilen az sayıdaki aile dışındakiler, Anadolu içlerinde, asimilasyon canavarının pençesinde yok olup gitmişlerdir. Büyük insan kaybının yanında, Kürdistan coğrafyasının bir bölümünde süren savaş, büyük bir yıkıma yol açmış, üretim tamamen durmuş, ekonomi çökmüştür. Kürdlerin ve Ermenilerin göç ettirilmesiyle savaş sonunda, Van Gölü çevresinde insansız bir coğrafya kalmıştır. Bölgedeki nüfus %10-15'e inmiştir. Kürdlerden ve Ermenilerden boşaltılan bu coğrafyaya, aynı dönem ve daha sonraları, Balkanlardan ve Kafkaslardan, Türk soylu veya Türkçe konuşan Müslüman halklar getirtilip yerleştirilmiştir. I. Dünya Savaşı yıllarındaki Kürd sürgünü, öyle planlı ve sinsidir ki, sürgün edilenler bile, sadece savaştan kaçtıklarını sanmış, sürgün edildiklerini anlayamamışlardır. Genellikle yaşlı, kadın ve çocuklardan oluşan bu insanların çoğu, aylarca, yıllarca; yaya, hayvanlarla, kağnı arabalarıyla, çok azı tren vagonlarında yaptıkları yolculuklar sonunda yaşamını y
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat