Fareler ve İnsanlar Bir de Baykuşlar

Stok Kodu:
9786257101417
Boyut:
130-195-
Sayfa Sayısı:
104
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2025-09-12
Kapak Türü:
Karton
Kağıt Türü:
Kitap Kağıdı
Dili:
Türkçe
%32 indirimli
135,00
91,80
17 adet mevcut
9786257101417
608265
Fareler ve İnsanlar Bir de Baykuşlar
Fareler ve İnsanlar Bir de Baykuşlar
91.80
FARELER VE İNSANLAR BİR DE BAYKUŞLAR Aslı Şan Dağlı Gül Bazen kaybolursun ama yolun gerçeklere çıkar. Azra bir inşaat mühendisi, Eren ise mimardır. Dev bir proje için gittikleri ormanda bambaşka bir hikâyenin içine sürüklenirler. Esrarengiz bir mağarada birer hayvana dönüşmeleriyle tuhaf maceraları başlar. Onların yerine geçen iki hayvan ise insanların dünyasında hem komik hem düşündürücü olaylar yaşarlar. Bu sırada ormanın hafızası Koca Çınar da ortadan kaybolunca işler iyice karışır ancak tüm yaşananlar garip şekilde birbirine bağlanır. Bir mağaranın karanlığında başlayan dönüşüm, doğanın sırlarına açılan bir kapı görevini üstlenmiştir artık. Geyikler, leoparlar, kuşlar, insanlar… Hepsi tek bir amaç için birleşir çünkü bu artık bir varoluş meselesidir. Azra ve Eren'i yeni sürprizler beklemektedir. Fantastik ile gerçeğin iç içe geçtiği bu sürükleyici hikâye, doğaya ve kendine yeniden bakmak isteyen herkese hitap ediyor. Eğlenceli bir anlatıyla doğanın sesini dinlemeye hazır olun. *** Azra ve Eren, bir otel projesi için gittikleri ormanda kaybolur ve bir mağarada baykuş ile fareye dönüşürler. Onların yerine geçen iki orman sakini ise insan hayatının karmaşasında komik ve şaşırtıcı olaylar yaşar. Öte yandan, bu tuhaf değişimle birlikte ormanda bir felaket baş gösterir: Ormanın hafızası Koca Çınar kayıptır. Hayvanlar, insanlar ve doğanın ruhu birleşerek onu geri getirmeye çalışır. Kaybolan bir ağaç, uyanan bir orman, değişen hayatlar… Doğayla bağını unutanlara fantastik bir hatırlatma. KİTAPTAN Fare Eren gözlerini açtığında tombul yanaklı, dünya tatlısı bir bebek fare yüzüyle karşılaştı. Kendisine endişe dolu gözlerle bakmaktaydı. “Uyandıı, Milo sonunda uyandııııı” diye sevinçle “ciyk”ledi minik fare. Sonra bıyıklarını onun bıyıklarına sürterek kahkahalar atmaya başladı. Belli ki şu Milo denen fareyi çok seviyordu. Diğer minik fareler fare Eren'in etrafına üşüştüler. Hepsi çok rahatlamış ve mutlu olmuş gibiydi. İçlerinden biri “Rima yanından hiç ayrılmadı abi. Sadece o değil, hepimiz senin için çok endişelendik” dedi. “Evet” dedi Rima. “Çok korktum. Bir daha bizi yalnız bırakıp ormanın tehlikeli yerlerine gitme. “Söz, bir daha yemek için kavga etmeyeceğiz.” Rima parmaklarını çapraz yaparak yukarı kaldırdı. “Yemek? Kavga? Niye yalnız kalıyorlar? Anne babaları yok mu bu çocukların? Ben mi bakıyormuşum?” Eren'in fare kafasında yüzlerce tilki dolaşıyordu. Dolaşan tilki fikri bile, Eren bir fareye dönüştüğü için olsa gerek, kalbini dakikada beş yüz kere attırmaya yetti. Ama yine de tanımlayamadığı bir mutluluk da kaplamıştı içini. Birçok insan fare gördü mü onlardan bile tiz bir sesle ciyaklar, sandalyelerin tepesine olimpik akrobat gibi perendeyle uçuverirdi. Fareleri çirkin ve sevimsiz bulurlardı, Eren hariç. Çocukluğunda çiftliğe benzer bir evde yaşarken fare beslemişliği de vardı. Avuçlarına alır, kafalarını okşar, elleriyle peynir yedirirdi. Hele bebek fareler… Ahh, dünya tatlısıydı hepsi Eren için. Şimdi burada onların yuvasında bir fare olarak yaşama fırsatı geçmişti eline. *** Azra bedenindeki baykuş Luna ise sadece sağda solda kaçabileceği yer var mı diye bakınıp duruyor, olan bitenle ilgilenmiyordu. Milo, sekreterin beslediği kediyi görünce korkuyla tavandan sarkan avizeye sıçramış, avizeyle birlikte yere düştüğünde kedi dâhil herkes korkuyla yerinden zıplamıştı. Luna ise koşarak geniş cama çarpmış ve camda bir siluet gibi izi kalmıştı. İkisi de yerden etraftakilerin yardımıyla kalktılar. Bu bina, bu çalışma ortamı onlara göre değildi ama kaçamıyorlardı da. Yanlarına gelen Irmak, “İyiyseniz hemen toplantı salonuna”diyerek ceketindeki tozları silkeledi. Bir koluna Eren'i, diğer koluna da Azra'yı aldığını düşünerek hızlı adımlarla ilerliyordu. Oysa bir baykuş bir de fareyi sürüklüyordu. Toplantı salonuna girdiklerinde, ikisinin de gözleri dev gibi açıldı. “Ormannnn!” dedi ikisi de aynı anda. Aynı anda, aynı şeyi benzer şaşkınlıkla söyledikleri için dönüp birbirlerine baktılar ama ikisi de karşısındakinin aslında insan olmadığını anlayamamıştı. Evet, bu kendi ormanlarıydı. Hatta Luna arkadaki ağaçlardan birinde kendi ağaç kovuklarını bile gördü. Ama ormanın ortasında kocaman bir bina vardı. Oralarda yaşadığını bildiği tüm dostlarının evleri olan ağaçlar, binanın kondurulduğu yerde yok edilmişti. Bu gerçek miydi? Ne zaman kesilmişti onca ağaç? Ne ara yok edilmişti onca yuva? Tam olarak ne kadar zaman geçmişti ki ormandan uzakta? Sadece ertesi günde değil miydiler? *** Bu sırada Çikonya Hanım ve şoförü de peşlerine takılmış, bu kargaşada onları takip etmeye çalışıyorlardı. Tam Luna Milo'ya dönüp “Heheyy, kaptım ben bu işi” diye böbürlenmeye başlamıştı ki Milo, “Dikkat eeeeeeet!” diye bastı çığlığı. Aracın önüne üç tekerlekli bisikletiyle minik bir çocuk çıkmıştı çünkü. Luna direksiyonu kırdı ve çocuğun bisikletinin tam arkasından kıvrılarak kaldırıma çıktı. Milo kaldırımda korkuyla kaçışan insanları görünce gözlerini kapatıp, kulaklarını tıkayarak başını öne eğdi. Luna ise “Çekiliiiiiiiiiiiiiiiin, çekiliiiiiiiiiiiin” diye bağırıp duruyordu.
FARELER VE İNSANLAR BİR DE BAYKUŞLAR Aslı Şan Dağlı Gül Bazen kaybolursun ama yolun gerçeklere çıkar. Azra bir inşaat mühendisi, Eren ise mimardır. Dev bir proje için gittikleri ormanda bambaşka bir hikâyenin içine sürüklenirler. Esrarengiz bir mağarada birer hayvana dönüşmeleriyle tuhaf maceraları başlar. Onların yerine geçen iki hayvan ise insanların dünyasında hem komik hem düşündürücü olaylar yaşarlar. Bu sırada ormanın hafızası Koca Çınar da ortadan kaybolunca işler iyice karışır ancak tüm yaşananlar garip şekilde birbirine bağlanır. Bir mağaranın karanlığında başlayan dönüşüm, doğanın sırlarına açılan bir kapı görevini üstlenmiştir artık. Geyikler, leoparlar, kuşlar, insanlar… Hepsi tek bir amaç için birleşir çünkü bu artık bir varoluş meselesidir. Azra ve Eren'i yeni sürprizler beklemektedir. Fantastik ile gerçeğin iç içe geçtiği bu sürükleyici hikâye, doğaya ve kendine yeniden bakmak isteyen herkese hitap ediyor. Eğlenceli bir anlatıyla doğanın sesini dinlemeye hazır olun. *** Azra ve Eren, bir otel projesi için gittikleri ormanda kaybolur ve bir mağarada baykuş ile fareye dönüşürler. Onların yerine geçen iki orman sakini ise insan hayatının karmaşasında komik ve şaşırtıcı olaylar yaşar. Öte yandan, bu tuhaf değişimle birlikte ormanda bir felaket baş gösterir: Ormanın hafızası Koca Çınar kayıptır. Hayvanlar, insanlar ve doğanın ruhu birleşerek onu geri getirmeye çalışır. Kaybolan bir ağaç, uyanan bir orman, değişen hayatlar… Doğayla bağını unutanlara fantastik bir hatırlatma. KİTAPTAN Fare Eren gözlerini açtığında tombul yanaklı, dünya tatlısı bir bebek fare yüzüyle karşılaştı. Kendisine endişe dolu gözlerle bakmaktaydı. “Uyandıı, Milo sonunda uyandııııı” diye sevinçle “ciyk”ledi minik fare. Sonra bıyıklarını onun bıyıklarına sürterek kahkahalar atmaya başladı. Belli ki şu Milo denen fareyi çok seviyordu. Diğer minik fareler fare Eren'in etrafına üşüştüler. Hepsi çok rahatlamış ve mutlu olmuş gibiydi. İçlerinden biri “Rima yanından hiç ayrılmadı abi. Sadece o değil, hepimiz senin için çok endişelendik” dedi. “Evet” dedi Rima. “Çok korktum. Bir daha bizi yalnız bırakıp ormanın tehlikeli yerlerine gitme. “Söz, bir daha yemek için kavga etmeyeceğiz.” Rima parmaklarını çapraz yaparak yukarı kaldırdı. “Yemek? Kavga? Niye yalnız kalıyorlar? Anne babaları yok mu bu çocukların? Ben mi bakıyormuşum?” Eren'in fare kafasında yüzlerce tilki dolaşıyordu. Dolaşan tilki fikri bile, Eren bir fareye dönüştüğü için olsa gerek, kalbini dakikada beş yüz kere attırmaya yetti. Ama yine de tanımlayamadığı bir mutluluk da kaplamıştı içini. Birçok insan fare gördü mü onlardan bile tiz bir sesle ciyaklar, sandalyelerin tepesine olimpik akrobat gibi perendeyle uçuverirdi. Fareleri çirkin ve sevimsiz bulurlardı, Eren hariç. Çocukluğunda çiftliğe benzer bir evde yaşarken fare beslemişliği de vardı. Avuçlarına alır, kafalarını okşar, elleriyle peynir yedirirdi. Hele bebek fareler… Ahh, dünya tatlısıydı hepsi Eren için. Şimdi burada onların yuvasında bir fare olarak yaşama fırsatı geçmişti eline. *** Azra bedenindeki baykuş Luna ise sadece sağda solda kaçabileceği yer var mı diye bakınıp duruyor, olan bitenle ilgilenmiyordu. Milo, sekreterin beslediği kediyi görünce korkuyla tavandan sarkan avizeye sıçramış, avizeyle birlikte yere düştüğünde kedi dâhil herkes korkuyla yerinden zıplamıştı. Luna ise koşarak geniş cama çarpmış ve camda bir siluet gibi izi kalmıştı. İkisi de yerden etraftakilerin yardımıyla kalktılar. Bu bina, bu çalışma ortamı onlara göre değildi ama kaçamıyorlardı da. Yanlarına gelen Irmak, “İyiyseniz hemen toplantı salonuna”diyerek ceketindeki tozları silkeledi. Bir koluna Eren'i, diğer koluna da Azra'yı aldığını düşünerek hızlı adımlarla ilerliyordu. Oysa bir baykuş bir de fareyi sürüklüyordu. Toplantı salonuna girdiklerinde, ikisinin de gözleri dev gibi açıldı. “Ormannnn!” dedi ikisi de aynı anda. Aynı anda, aynı şeyi benzer şaşkınlıkla söyledikleri için dönüp birbirlerine baktılar ama ikisi de karşısındakinin aslında insan olmadığını anlayamamıştı. Evet, bu kendi ormanlarıydı. Hatta Luna arkadaki ağaçlardan birinde kendi ağaç kovuklarını bile gördü. Ama ormanın ortasında kocaman bir bina vardı. Oralarda yaşadığını bildiği tüm dostlarının evleri olan ağaçlar, binanın kondurulduğu yerde yok edilmişti. Bu gerçek miydi? Ne zaman kesilmişti onca ağaç? Ne ara yok edilmişti onca yuva? Tam olarak ne kadar zaman geçmişti ki ormandan uzakta? Sadece ertesi günde değil miydiler? *** Bu sırada Çikonya Hanım ve şoförü de peşlerine takılmış, bu kargaşada onları takip etmeye çalışıyorlardı. Tam Luna Milo'ya dönüp “Heheyy, kaptım ben bu işi” diye böbürlenmeye başlamıştı ki Milo, “Dikkat eeeeeeet!” diye bastı çığlığı. Aracın önüne üç tekerlekli bisikletiyle minik bir çocuk çıkmıştı çünkü. Luna direksiyonu kırdı ve çocuğun bisikletinin tam arkasından kıvrılarak kaldırıma çıktı. Milo kaldırımda korkuyla kaçışan insanları görünce gözlerini kapatıp, kulaklarını tıkayarak başını öne eğdi. Luna ise “Çekiliiiiiiiiiiiiiiiin, çekiliiiiiiiiiiiin” diye bağırıp duruyordu.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat